Getting your Trinity Audio player ready...
|
J.R.R Tolkien, muhteşem Orta Dünya’sını şekillendirmeye başladığında burayı zarif bir basitlikle kuşattı, bu basitliğin bariz getirilerinden birisi de tarafların ve karakterlerin durdukları yerlerin keskin hatlarla belirlenmiş olmasıydı. Orta Dünya’da griliğe pek yer yoktu, temalar belliydi; iyi – kötüye, doğa – sanayiye, ışık – karanlığa, sevgi – nefrete karşı. Çoğu kişiye göre, Tolkien’in hikayesinde seçeceğimiz taraf baştan bellidir, hatta sadece tarafımız değil destekleyip sonunda muzaffer olmasını ve kaybedip perişan olmasını dileyeceğimiz karakterler de çoğunlukla okuyucunun gözüne sokulur. Birkaç istisna hariç, bu istisnalardan en kafa karıştırıp düşünmeye sevk edeni ise Boromir.
Şimdi fantastik evrenlerin içerisine gerçekçi karakterler yerleştirmek, zorluğunun yanında gerekliliğini de tartışmaya açabileceğimiz bir iş, çoğu zaman okuyucu olarak gerçekçilik talebine sahip olmadan fantastik evrenlere giriyoruz, bunun yanında gri alanda dolanan karakterler Epik Fantezi türünün sırtını dayadığı peri masalı halet-i ruhiyesiyle de pek örtüşmüyor. Bu yüzden “kalıpları yıkma” misyonunu kendisine edinmiş işler haricinde, Epik Fantezi türündeki eserlerde gerçekliğe yaklaştırılmış karakterler az rastlanan şeyler. Yüzüklerin Efendisi de kalıpları yıkmıyor zaten babası olduğu tür onun ardından palazlanacağı için yıkılacak kalıplar henüz oluşmamış durumda.
Yüzüklerin Efendisi dünyasında iyi tarafta duran karakterlerin yozlaşmış veya kötücül hareketleri genelde dış etmenlere bağlı olarak gösterilir. İsildur adil ve onurlu bir kraldır ancak yüzük onu kandırır, Gollum mağaralarda yapayalnız geçirdiği çok uzun zaman sonrası insanlığını kaybeder, Frodo Sam’e bağırır ancak bunu karanlık güç onu etkisi altına almışken yapar vesaire. İşte Boromir bu noktada ayrı bir yerde duruyor zira o dış etmenlere bağlı olmadan, halkını ve insanlığı korumak için doğru olduğunu düşündüğü yol üzerinden yapar yanlışını. Tıpkı gerçek bir insan gibi üzerindeki baskıdan etkilenir, babasının kendisinden beklentilerini boşa çıkarmamak için ekstra çabalar ve telaşlanır, halkına karşı sahip olduğu sorumlulukları düşünerek gerilir ve vatanını koruma görevinin verdiği yük altında ezilir. Tıpkı özünde iyilik barındıran gerçek insanlar gibi, tıpkı bazılarımız gibi yanlış yola, doğru olduğunu düşündüğü bir amaca ulaşmak için sapar.
Tolkien’in neden bu karakteri bu şekilde yoğurduğunu anlamak ve Boromir’in genel hikayedeki önemini kavramak için, onunla Aragorn arasında kaçınılmaz karşılaştırmayı yapmak durumundayız. Arogorn ve Boromir yazar tarafından kasti olarak birbirlerine paralel bir doğrultuda konumlanmış durumdalar. Bu iki karakter Fellowship of the Ring’de ‘insan’ ırkının temsilcileri olarak karşımıza çıkıyor. İkisi de bütün farklılıklarına rağmen cetlerinin yanlışları altında ezilen kişiler ve ırklarına şeref getirmek gibi onurlu bir motivasyona sahip karakterler, ikisi de bu şerefi yüzüğü yok etme görevine sahip yolculukta bulabileceklerinin farkında. Bu şekilde başlıyorlar serüvenlerine ve günün sonunda Aragorn bir “ideal insan” modeli olarak yolculuğunu tamamlıyor, o kusursuz değil ama bütün kusurlarına rağmen kavgalarından galip çıkıyor, sonunda doğru yolu tamamlayıp ışığa ulaşıyor. Boromir ise madalyonun diğer yüzü, hırsları, kavgaları, kusurları sonunda onun ölümüne sebebiyet veriyor. Aragorn’un aksine Boromir’in yolu bir başarı öyküsü değil, insanı düşüncelere sevk eden bir kaybediş hikayesi olarak karşımıza çıkıyor.
Boromir ile Aragorn arasındaki gerçek insan vs. ideal insan paralelliğini film üçlemesinin yönetmeni Peter Jackson’un da çok başarı ile tespit ettiğini düşünüyorum. Jackson’un bunu en iyi gösterdiği sahne Fellowship of the Ring’de Gandalf’ın Moria madenlerinde düşmesinin ardından yaşanan sahneydi. Aragorn tam olarak görevine bağlı mağrur bir liderin yapması gerektiği gibi grubu hızla hareket ettirmeye çalışıyorken, Boromir yas tutup toparlanmaları için gruba zaman vermesi hususunda ısrar ediyordu. Bu sahneyi Boromir’in “insani” yönünü afişe etmesi açısından çok kıymetli buluyorum. Aragorn o anda doğru olan şeyi yapıyordu pek tabi ama Boromir daha gerçek bir tavırla etrafındakilerle empati kurup onların hissettiklerini hissediyordu.
Ana paralellik Aragorn ile kurulduğu için o doğrultuda okuma yapmak daha kolay ama sadece Aragorn değil LOTR serisinde hemen her iyi karakterin yolu şiirsel ve ilham verici birer zafer yoludur, Boromir’in yolu ise gerçek hayatta çoğu insanın empati kurabileceği bir yoldur. Peki esas soru şu: Tolkien yarattığı kahramanlar ve zaferler diyarına, bu katmanlı karakteri ve ‘başarısızlık’ öyküsünü koyarak ne anlatmaya çalışıyordu? En son anında Boromir Frodo’dan yüzüğü çalmaya çalışır ve başarısız olur ama hemen o anda yaptığı yanlıştan pişman olur ve hatasını düzeltmeye çabalar, sonunda ise hatasını düzeltmek amacıyla sorumluluk alırken, hobitleri korumaya çalışırken kahramanca ölür. İşte kilit nokta bu finalde yatıyor bana sorarsanız. Boromir bir hata yapıyor ama bu hatanın kendisini tanımlamasına izin vermiyor, yanlışın insanı çektiği yolda yürümekte ısrar etmiyor ve geri dönüp hatasını düzeltmek için cesurca sorumluluk alıyor, bu cesaretinin sonunda da kahramanca ölüyor ve diğer her karakteri bir şekilde etkileyerek hikayesini tamamlıyor. Benim bu karakterden çıkardığım ders şudur; İnsan ne kadar büyük hatalar yapmış olursa olsun ancak hatalarının onu tanımlamasına izin verdiğinde kötü bir insana dönüşür. İnsanı kaybolmuşlar safına iten şey düşmek değildir, düştüğünde düştüğün yerden kalkabilecek cesaret ve iradeyi gösterememektir.
Boromir tüm serideki en gerçek karakter, hırsları olan, yozlaşmaya açık, ama aynı zamanda şefkate sahip ve her şeyin sonunda kahramanca durabilecek iradeyi gösterebilen birisi. Aragorn pek çok insanın olmaya çalıştığı kişi iken, Boromir çoğumuzun sonunda olduğu kişidir, ve Boromir olmak güzel bir şey.